Sporda Şiddeti ÖnleME Yasası

Yıllardır düşünülen bu tasarı geçen yıl birdenbire hiç üstünde düşünülmeden yasa haline getirildi. Tabii fitili ateşleyen yine saha dışı olaylar oldu.

Hatırlarsanız geçen yılın ilk yarısında İnönü Stadında oynanan Beşiktaş-Bursaspor maçı öncesinde stat çevresi savaş alanına dönmüş ve birçok istenmeyen olay meydana gelmişti. Ardından basınında çarşaf çarşaf haberleri ile olay iyice kızıştırılmış ve yasa için her şey hazırlanmıştı. Fakat yine birçok hatalı işe imza atıldı. Yasanın çıkma sebebi şiddeti önleme iken ve şiddeti taraftarın yarattığı düşünülürken, taraftarların fikri alınmadan bir iş yapıldı. Daha doğrusu taraftarları olaylardan uzaklaştırmak yerine daha çok suça teşvik eden bir hale sokan bir yasa haline geldi. Özellikle uygulama kısmında önemli hatalar yapıldı ki genelde canı yanan taraf yine bu oyunun baş aktörü taraftar oldu. Daha senesi dolmayan yasa ani bir değişikliğe gitti.

Ama işin ilginç tarafı bu değişikliğe sebep olan taraf bu sefer farklıydı. Türk futbolunun gündemini alt üst eden şike skandalı patlak verene kadar herhangi bir değişimi aklından bile geçirmeyen insanlar bir anda kendilerini bu değişime adadılar. Kuralları herkese eşit uygulamayı denemek yerine bazılarına uygulayıp bazılarına sadece teğet geçmeyi seçtiler. Bu değişiklikte sonuç olarak Meclisten geçti. En önemli madde ise şike ve teşvik primi suçlarından hapis yatan kişilerin cezalarında indirime gidilen kısımdı. 5-12 yıl arası olan ceza 1-3 yıl arasına indirildi ki bu sahaya izinsiz giren bir seyirciyle neredeyse aynı cezaya denk gelebiliyordu. Kısacası futbolumuzun kirliliği ortaya çıkmasa ve her şey geçen yıl kaldığı yerden devam etse acaba bu değişiklik yine gündeme gelecek miydi?

Bunun olmayacağını herkesten çok yasayı hazırlayanlar biliyor. Yasanın ismini Sporda Şiddeti Önleme olarak koyup bir kenara çekilen insanlar ülkemizde sadece futbolun var olduğunu düşünüyorlar. Acaba bu cezalar, kurallar diğer branşlarda da layıkıyla uygulanıyor mu? Tabi ki futbol milyonları hatta milyarları peşinden koşturan bir spor fakat adını “ Sporda” diye koyduğun bir yasayı sadece futbol odaklı çözümler üretmek için kullanmakta ne kadar mantıklı anlamış değilim. En azından uygulamaya çalışıldığı alanda başarılı olabilseydi. 1 yıl önce bu yasasının olmadığı dönem ile bu 1 yıllık süreç arasında iyi yönde gözle görülür bir fark göremiyorum. Ama dekoder alıp statlara gelmezsek belki her şey düzelir…

Kime Her Yer Trabzon!

Bu sezon Türkiye’de futbol olarak gerçekten enteresan şeyler olacak gibi görünüyor. Sezon başındaki zorlu süreci iyi yönetemeyen federasyon sezon içini de pek yönetecek gibi gözükmüyor.

Şike soruşturmasıyla karışan Türk futbolunda bu karışıklığın meyveleri yavaş yavaş çürümüş bir şekilde karşımıza çıkıyor. Benzeri olaylarda başka ülkelerin gösterdiği cesareti gösteremeyen Türkiye Futbol Federasyonu kararı almak yerine erteledi. Yetmedi ligi de erteledi. Bununla kalınmaz tabi bir de her şeyi örtbas etmek için yılların Süper liginin statüsünü değiştirdi. Sadece sıradan Avrupa ülkelerinde uygulanan play-off sistemine geçildi. 34 maç yetmezmiş gibi üstüne 4’er takımdan 2 tane play-off ligi. Tamam iyi hoş bir şeyler yapılmaya çalışıldı da yılların taraftarlarına onu geçtim yılların yorumcularına hatta federasyon yetkililerine sorsanız şuan sezon sonunda sıralama belli olduğunda kim nereye gidecek karar veremez. Bunu mantıklı bir şekilde açıklayamaz bile. Eski sistemde bu işin matematiği vardı. 1. direkt ve 2. ön eleme ile şampiyonlar ligi, 3 ve 4 ise Avrupa ligine giderdi.

Şimdi işin Trabzon boyutuna geçelim yavaş yavaş. İlk kısımda da söylediğim gibi bu süreçte Futbolu yönetenler cesur olamadı. Kararları erteledi. Fakat UEFA bu noktada devreye girdi. Milyarlarca insanın ilgisini çeken Şampiyonlar ligine çok büyük önem veren Platini Türkiye’yi ciddi şekilde uyarmasıyla federasyon önemli bir karara imza atıp Fenerbahçe yerine Trabzonspor’u şampiyonlar ligine gönderdi. Ama işin ilginci şampiyon Fenerbahçe şampiyonlar ligine gitmemesine rağmen süper ligde kaldı. Kaldıysa neden şampiyonlar ligine gitmedi. Şampiyonlar ligini gözetirken kendi ligimizin değerini geri plana mı atmış olduk? Bu kısım günlerce konuşulabilir. Trabzonspor şampiyonlar liginde şuana kadar beklenenden iyi bir performans ortaya koydu ve şansını son maça taşımayı başardı. 7 aralıkta gruptan çıkma adına Fransa’da Lille ile karşılaşacaklar. Ama bilin bakalım o gün ne var? Cevap: Galatasaray-Fenerbahçe derbisi. Peki bu karışıklığa sebep ne? Sezon başında gelen statü değişikliği nedeniyle sıkışan Süper Lig Fikstürü.

Trabzonlular kendi takımını, Galatasaray ve Fenerbahçeliler kendi takımlarını izlesinler diyenler olabilir. Fakat Avrupa arenasındaki bu önemli gecede acaba yüksek ihtimal davet edilecek olan Federasyon yetkilileri hangisini tercih edecek. Bana kalırsa İstanbul’da derbiyi izleyip Tv başında Trabzonlu olmayı deneyecekler. Fakat derbide olası bir olayda susmayı tercih edip Fransa’dan gelecek olası bir başarıda da kendilerini ön plana atacaklar. Şu bir gerçek ki Türkiye’yi ilgilendiren bu iki önemli müsabakayı aynı güne koyarak nasıl bir ruh halinde olduklarını kanıtladılar. Bize her yer Trabzon diyip sıyrılmasınlar sakın bu işten!!

BJK-GS Derbi Analizi

Maç önü ve sonrası, maç içindeki çeşitli olayları ile gene bol aksiyonlu bir derbi oldu. Fakat sonuçta gülen taraf çıkmaması işin trajikomik tarafıydı ki özellikle Beşiktaş açısından.

Maçtan günler önce 4 büyük kulübün aldığı kararla derbilerde rakip takım statlardaki yerini alamayacaktı. Bu bundan önceki Beşiktaş-Fenerbahçe maçında da denenmiş ve taraftarların baskısı sonucunda rafa kaldırılmış bir uygulamaydı ki dün uygulanmaya başlandı. Fakat insanlar bunun gerginliği azaltmak yerine daha da arttıracağını henüz anlamamış gibi gözüküyorlar. Keza Fenerbahçe derbisinde müzeden giren Fenerbahçeli taraftarlar dünde Beleştepe civarında olay çıkaran Galatasaraylı taraftarlar olduğu gözlendi. İkinci yarıdaki derbilerde aynı şeyleri Beşiktaş tribünlerinin yapmayacağının garantisini kimse veremez. Bu nedenledir ki artık geçici değil yapıcı ve kalıcı kararlar almak şart. Fakat baştakiler kendi koltuğunun derdine girdiği sürece oldukça zor.

Maça gelecek olursak ilk 15 dakikada Galatasaray oyunu biraz kontrolünde tutar gibi gözüktü. Beşiktaş’ın savunmadaki yerleşme hatalarından 2 net pozisyona giren sarı kırmızılı ekip ardından 60 dakika boyunca yokları oynadı. Toplama oynama oranında çok düşük bir farkla önde olan Galatasaray o dakikadan sonra önemli bir atak gerçekleştiremedi. Beşiktaş ise 15. dakikanın ardından özellikle Simao ve Quaresma’nın sürekli yer değiştirmesiyle sayısız pozisyon buldu. Burada dikkat çekilmesi gereken nokta Quaresma’nın bulduğu pozisyonlar sürekli ortaya doğru koşular yapması ki yıldız oyuncu bunu kariyerinin geneline yayabilse farklı bir yerde olabilirdi. İlk yarıda 2 topu direkten dönen Beşiktaş ikinci devre Necip’in girişiyle daha da etkili oldu. Fakat genç oyuncu sakatlanınca orta sahalar dengelendi ve maç ortada kaldı. Bu sırada Almeida’nın nizami golünü vermeyen Cüneyt Çakır hafta için Şampiyonlar ligi yönetecek olması nedeniyle el bebek gül bebek evine gitti.

Maçın son dakikalarında Beşiktaş tribünlerinin en sevmediği şeyi yaparak zaman geçiren Eboue’de Türkiye’deki futbol atmosferinin nerelerde olduğunun farkına vardı. Belki Londra’da Tottenham karşısında da White Hart Lane’de çok ağır derbiler oynayan Eboue İstanbul’un Londra’dan çok farklı olduğunu anlamıştır. Sahaya atılan maddelerin, yapılan tezahüratların doğru olduğunu söylemiyorum. Fakat gerçek derbi budur ve burası İstanbul asla bir Londra değil! Maç sonunda yaptıkları ağır tahrik nedeniyle soyunma odasına gitmekte zorlanan Galatasaray’lı futbolcular bu zorlu deplasmandan aldıkları 1 puan için mutlu, Beşiktaş ise 3 direğin arasına sokamadığı toptan dolayı mutsuz bir şekilde sahadan ayrıldı.

Baştan sona yine çok karmaşık bir Beşiktaş-Galatasaray derbisi sona erdi. İnönü’deki son 5 Galatasaray maçında olduğu gibi Beşiktaş yine yenilmedi. Umarım bu maç öncesi ve sonrası ile gerekli mercilere büyük bir ders olabilmiştir.

Hoca Değişti ya Zihniyet

Euro 2012 elemelerinde grup aşamasında başlayan ve play-off turunda tavan yapan hayal kırıklığı sonrasında beklenen oldu. Hiddink görevinden istifa etti. Asıl şaşırtan Oğuz Çetin oldu ve bu adım Hiddink’in gitmesinden daha önemliydi.

Aslında şaşırtıcı bir sonuç değildi. Sonuçta her turnuvada yer alan bir takım değiliz. Rakibimiz de bize göre daha takım gibiydi ve hak eden taraf turu geçti. Fakat bir türlü ulaşamadığımız istikrar bizim geleceğimizi de karanlık hale getiriyor. 2002 yılında dünya kupasındaki belki de tarihimizin en iyi oyunuyla yakaladığımız başarının ardından Euro 2004 play-off’unda Letonya gibi sıradan bir takıma elendik. Keza 2006’daki Almanya’da düzenlenen turnuvada da yer alamadık. 2 turnuva sonra 2008 Avrupa şampiyonasında bu sefer oyun kalitesiyle değil mücadelesi ve şansıyla tarih yazan Milli takım yine üst üste 2. turnuvasını kaçırmış durumda.

Bu 9 yıllık süreçte Şenol Güneş, Ersun Yanal, Fatih Terim, Guus Hiddink(Oğuz Çetin) gibi isimlere emanet edilen milli takım başarısız giden her işin ardından yeni bir arayışa yöneldi. Her gelen isimde kendi koltuğunu düşündükçe milli takım hep yerinde saydı. Şimdi yine kapısından dönülen bir turnuva ve bu sefer takım tanıdık bir isme bırakılıyor: Abdullah Avcı. Başarılı teknik adam beklendiği gibi takımın başına getirildi. Ligi tanıyan ve ülkenin beklentilerinin farkında olan Avcı daha önce milli takım düzeyinde önemli başarılar elde etmişti. 2005 yılında U17 Milli takımıyla Dünya 4.sü olan Abdullah Avcı şanssız bir şekilde Brezilya’ya 4-3 yenilerek finalden olmuştu. O tarihi kadroda Nuri Şahin, Caner Erkin, Aydın Yılmaz, Onur Kıvrak, Tevfik Köse gibi isimler yer alıyordu.

İşte o dönemde kadroda olan Nuri, Onur gibi isimler şuanda üst düzey oynamalarına rağmen milli takımda yer alamıyorlardı. Abdullah Avcıdan bu noktadaki en büyük beklentim oyuncu rotasyonunda olacak. Zaten belirtmek istediğim zihniyet değişikliği de bu. Artık oyuncular nasılsa oynarım rahatlığında olmamalı. Milli formanın anlamı gerçeğe dönmeli ve o anda formda olan hak eden oyuncular sahaya çıkmalı. Türkiye milli takımı olarak Avrupa liglerinde ve kendi ligimizde üst düzey oynayan birçok kaliteli oyuncumuz var ve genelde bu isimler kadroda yer alamıyorlar. Her ne kadar Almanya liginde bir takımı şampiyon yapacak kapasitede olsalar da milli takımda kulübede bile olamıyorlar. Abdullah Avcı bu noktada adaletli olursa işler yolunda gidecektir. Tabi en büyük görevde bize düşüyor. Yine ilk kötü sonuçta taşlamak yerine istikrarı sağlamak adına gidebilecek yere kadar destek olmalıyız.

Umarım Almanya’nın yaptığı gibi bir devrim olmasa da küçük çaplı bir baş kaldırışa imza atıp 2014’teki yerimizi alırız. Başarılar Abdullah Avcı.

14 Numaralı Formasıyla

Adıyla sanıyla Guti Hernandez sansasyonel bir şekilde Türkiye’den geçti ve gitti. Kariyerinin 16 yılını Real Madrid gibi bir dünya devinde geçirdikten sonra ilk kez farklı bir deneyime atılan Guti Türkiye’yi her anlamda salladı.

Geldiği günlerde tüm ilgiyi toplamayı başaran İspanyol oyuncu İnönü’de yaklaşık 15.000 kişi karşısında imza atarken kimse böyle bir son hayal etmiyordu. Nitekim Beşiktaş kariyeri de oldukça iyi başladı. Yaptığı asistler ve attığı gollerle takımına önemli katkı sağlayan Guti devre arasına kadar oldukça iyi bir performans ortaya koydu. Fakat ikinci yarı yapılan transferlerle beklenti arttı ve bu beklenti de karşılanmayınca yavaş yavaş taraftarın önüne itilmeye başlandı. Gidecek mi kalacak mı derken yeni sezona da kaptan olarak başladı. Bu noktada Carvalhal doğru olanı yaptı. Guti’nin fizik olarak en üst noktaya gelmesini bekledi. Fakat fazla abarttı ve ipler koptu. Sonuç ise ortada Beşiktaş yine çok büyük bir isimle hiç olmaması gereken şekilde yollarını ayırdı.

Peki sorun neredeydi? Guti’nin bitmek bilmeyen gece hayatı mı? Haftada 3 maçı kaldıramayan fizik gücü mü? Sorunlar bunlardan ibaretse ki öyle gözüküyor bunlar zaten Guti’nin 18 yıllık kariyerinde olan şeylerdi. 1.5 yılda öyle şeyler yazıldı ki Guti’yi sadece son 2 yılda takip eden bir insan ondan önceki zamanda İspanyol oyuncunun idmandan eve evden idmana giden ağzına sudan başka bir şey koymayan biri olduğunu düşünürdü. Fakat Guti Hernandez böyle değildi. İspanya’da dünyanın en önemli kulübü Real Madrid’de de gece hayatı, alkolü vardı. Herkes o buraya gelirken bunları biliyordu. İspanya’da bu neden sorun olmuyordu peki. Çünkü sahada işini yaptıktan sonra gerisi oyuncunun kendisini bağlardı. Burada ise özellikle bazı kesimlerce saha dışı yeşil çimlerden daha önemli hale gelmiş durumda.

Haftada 3 maçı kaldıramaması sorunsa bunu transfer gerçekleşmeden önce görmek gerekirdi. Keza Guti 16 yıllık Real Madrid kariyerinde hiçbir zaman her maçta 90 dakika oynayan bir oyuncu olmadı. Genelde kısıtlı süreler aldı ya da sonradan oyuna girdi. Bu süreleri de oldukça verimli kullanarak bu düzeyde bir kariyer elde etti. Türkiye’de ne ile karşılaştı? Haftada 3 maç 90 dakika koşup, mücadele etmesi ve sürekli kazanması beklendi. O da buna elinden geldiğince karşılık verdi ve her zamanki gibi yeterli olmadı. Yavaş yavaş taraftara yem edilmeye başlandı. Sonuç olarak bu da gerçekleşti ve bu masal da Beşiktaş için pek iyi sonlanmadı. Del Bosque, Schuster,… gibi birçok isim gibi Guti Hernandez’de Türkiye’den iyi anıları arkada bırakarak ayrıldı.

Beşiktaş bu süreci iyi geçirip Guti Hernandez’e oldukça güzel bir jübile yaparak kendisine yakışanı yapabilirdi. Fakat yine çok iyi başlayan hikaye mutsuz sonla bitti. Hem Beşikaş hem de Jose Maria Gutierrez Hernandez için. Ama yine de her şey için Muchos Gracias (Çok Teşekkürler) bay 14!

Ekol Farkıyla Hırvatistan

İlk maç gösterdi ki 2014 için şimdiden ciddi kararlar alınmalı yoksa Türk Milli takımı yeniden 3. sınıf bir futbol ülkesi olma yolunda ilerliyor. Sahaya çıktığında ne yapacağından emin olmadığımız bir futbol takımımız var.

Yıllardır günlük başarılara odaklanmaktan ya da bazı insanların kendi bildiklerini okumasından dolayı hala aynı yer sayıyoruz. Bu sadece milli takım düzeyinde değil. Klüp takımları bazında da bir kademe ilerlemiş değiliz. Uefa kupası kazanan Galatasaray, 100. yılında 43 maç yenilmeyen Beşiktaş, Şampiyonlar Liginde çeyrek final oynayan Fenerbahçe ve diğerleri. Hiçbiri bu önemli başarıları kısmen bile olsa tarihlerinin geneline yaymayı başaramadılar. Her biri aynı standartta kalmak yerine sürekli iniş çıkışlarla dolu bir grafik çizdiler. Tabi bu da Milli Takım performansında önemli bir etken olarak öne çıkıyor.

Fakat ben kendimi bildim bileli Türkiye Milli takımı önemli oyunculardan kurulu bir takım. Sadece önemli oyuncularımız var. Sahada bazı zamanlar dışında özel bir oyunumuz ise yok. Sürekli bir oyun standartına bir türlü ulaşamadık. En azından şuana kadar yaşadığım süreçte böyle bir şey görmedim. Her ne kadar önemli şampiyonalar öncesinde büyük isimler takımın başına getirilse de sahada olan sistem ve isimler bir türlü değişmedi. Bundesliga’da banko oynayan Mehmet Ekici, Gökhan Töre orada oynadığı süreçte Nuri Şahin, La Liga’da oynayan Mehmet Topal kadroda yer bulamazken ne kadar kötü oynarlarsa oynasınlar takımda yerleri garanti olan birçok isim var. Sahaya tek forvetle çıkıp(ki bu forvet Burak Yılmaz) güçlü Hırvat savunması karşısında oyunu kanatlara yığmaya çalışmak gibi anlamsız işler yaparak rakibin ekmeğine yağ sürmekte de üstümüze yok. Daha doğrusu bunu da bilinçli yaptığımızı sanmıyorum. Kendimi bildim bileli (2002 hariç) ne oynadığını bilen bir Milli takım hatırlamıyorum. 2008 yılındaki turnuvada da çok farklı şeyler olduğunu hepimiz biliyoruz.

Hırvatistan tarafına gelecek olursak onların da çok büyük bir futbol ekolleri olmasa da oyun olarak belli bir ekole sahip olduklarını söyleyebiliriz. Yıllardır rakipleri kim olursa olsun belli bir oyun düzenleri var. Milli takımı kime emanet ederlerse etsinler asla mahkum olmuyorlar. Olsalar bile işin o kısmını da iyi yapıyorlar. Bu bağlamda yıllardan beri gelen bir istikrarları var. Euro 2008 elemelerinde güçlü İngiltere karşısında nasıl gruptan lider çıkmayı başarsalar da bu eleme grubunda kolay bir gruptan play-off’a kaldılar. Fakat ilk maç gösterdi ki Hırvatlar sahaya ne yapacaklarını bilerek çıkıyorlar ve asla taviz vermiyorlar. Oyunu geride kabul edip hızlı çıkmayı düşünen konuk takım kaptığı bütün toplarda bir anda 4-5 kişiyle kalemize geldi ve hak ettiği sonucu elde etti. Biz ise direnç gösteremeyerek ağır bir yenilgi aldık. Maç öncesindeki yazımda da belirttiğim gibi aramızdaki en önemli fark ekol ve bu da sahada ortaya çıktı.

Artık bir 120. dakika mucizesi daha olmazsa önemli bir turnuvada yine yer alamayacağız. Umarım 2014 konusunda ciddi kararlar alınır ve Brezilya’da yer alma şansı elde ederiz.

Euro 2012 Türkiye v Hırvatistan Play Off

Türkiye A Milli Futbol Takımımız 11 ve 15 Kasım tarihlerinde Hırvatistan milli takımı ile oldukça önemli iki karşılaşmaya çıkacak. Euro 2012’de yer almak isteyen Ay yıldızlı ekip ilk olarak 11 Kasım Cuma günü Türk Telekom Arena’da rakibini konuk edecek.

Euro 2008’deki başarının ardından yine önemli bir turnuvayı  (2010 Dünya Kupası) kaçırarak istikrarsız görüntüsünü sürdüren Milli takımımız son dönemde de aynı performansta devam ediyor. Genelde eleme gruplarında zorlanan ay yıldızlılar Euro 2012 elemelerinde de benzer sıkıntıyı yaşadı. Son maçta ikinci olarak play offlara kalmayı başaran Türkiye oyun olarak ise 10 maçta da beklenen grafiğe yaklaşamadı. Guus Hiddink bundan önce çalıştırdığı bütün ülke takımlarına önemli katkılar sağlamış bir teknik adam olarak milli takımın başına geçirilmiş fakat oda bu iklime hemen ayak uydurarak basit olan işleri zorlaştırmaya başlamıştı. Güney Kore, Avustralya, Rusya gibi ülkelere önemli başarılar yaşatan Hiddink’in teknik adamlığı tartışılmaya başlanmıştı. Chelsea’nin de ilgilenmeye başlaması ile bir anda Milli Takım ikinci planda kalmıştı.

Tabi milli takımdaki bu kötü performansı buna bağlamak hiç doğru olmaz keza daha önce birçok turnuva elemesinde de bu tip performansları kendi milli takımımızdan görmeye alışktık. Ama bunu fırsat bilen şahıslar işi ranta dökmek uğruna Hiddink’in üzerine oynamaya başladı ve herşey daha da karışık bir hal aldı. Yine de liderliğin hayal olduğu bir grupta zor da olsa ikinci olarak play-off bileti kapıldı. Rakip tanıdık sayılabilecek bir orta Avrupa ülkesi olan Hırvatistan. Onlarda tıpkı bizim gibi son dönemde oldukça istikrarsızlar. Rahat çıkabilecekleri bir gruptan Yunanistan’ın ardından ikinci oldular ve 2008’deki görüntülerinden oldukça uzaktalar tıpkı bizim gibi. Yani şöyle diyecek olursak 2008 yılında iki takım da hem moral hem güç olarak üst noktadaydılar. Şuan içinse vasat denebilecek bir düzeydeler. Aradaki tek fark ise bizim yıllardır oturtamadığımız ekol onlarda bolca mevcut.

Bu maçlar öncesinde eksik isimlere rağmen oldukça kaliteli bir kadroya sahipler. Takım kaptanı Srna sağ bekte oldukça etkili bir isim ve buna karşılık olarak bizim sol kanadımız en aksıyan yönlerimizden biri. Orta sahalarında Perisic, Rakitic, Modric, Pranjic gibi her an oyunun kaderini değiştirebilecek isimler bulunuyor. Forvette ise Eduardo ve Olic gibi kaliteli isimlerin yanında çok formda bir Mandzukic yer alıyor. Kadroları gerçekten çok kaliteli fakat bu eleme döneminde beklenen uyumu sergileyemediler. Normal şartlarda zorlansak da eleyebileceğimiz bir takım. Ama bizimde durumumuz pek iç açıcı değil. Bireysel  anlamda birçok önemli yıldızımız olsa da takım olarak istenenden çok uzağız. Özellikle gol yollarında büyük bir sıkıntımız var. Ligde fırtına gibi esen Burak’tan faydalanamıyoruz. Bu şartlar göz önüne alınırsa çok zor bir hafta bizi bekliyor.

Milli takım gerçek anlamda takım olmayı başarırsa zorlansa bile hedefe ulaşacaktır. Fakat bu şuan için o kadar kolay görünmüyor. Bu nedenle tek amaç ilk maçtan en az 2 fark çıkarabilmek olmalı. Aksi taktirde 2014 hazırlakları başlayacaktır.

Hayallerin Takımı Fantezi Futbol

Hayallerinin takımını oluşturmak artık sadece bir tık uzaklıkta. Hayallerinin Takımı  ekibi seni bu muhteşem futbol arenasına davet ediyor.

Düşlerini kurduğun muhteşem yıldızlara ulaşmak aynı zamanda birbirinden güzel hediyeler kazanmak istiyorsan yapman gereken tek şey Fantezi Futbol ekibine katılmak. Tamamen ücretsiz olan bu oyun size yıllardır hayalini kurduğunuz takımı oluşturma şansını sunacak. Oyunun kuralları çerçevesinde oluşturacağınız ilk 11 ile her hafta puanlar toplayıp bu heyecanlı yarışa ortak olacaksınız. Performansından memnun olmadığınız oyuncularınızı değiştirip yerlerine yeni takviyeler yapma şansınız elde edebileceğiniz Hayallerin Takımı Fantezi Futbolunda zirve yarışının en güçlü adayı olabilirsiniz.

İster İngiltere Premeri ligi ister Türkiye Süper Liginde şampiyonluk mücadelesi verebilirsiniz. Fakat belirli bir kısıtlamaya takılmak istemiyor musunuz? O zaman  Karma(Mix) ligimiz tam size göre olacaktır. Burada oyuncuların performansı kaderinizi belirleyecek en önemli etken olacak. Sahaya sürdüğünüz takım o hafta sizi zirveye de taşıyabilir kötü bir yere de götürebilir. Bu nokta da bütün güç sizin teknik zekanıza kalmış durumda. Sezon sonunda zirvede yer almanız durumunda Hayallerin Takımı ekbinin sizler için belirlediği ödülü kazanma şansını yakalayacaksınız. Unutmadan bu oyun tamamen ücretsiz.

Sitemizde bunun yanı sıra, Türkiye Süper Ligi maç sonuçları, puan durumu, istatistiki bilgiler ve fikstürüne de istediğiniz zaman ulaşabilirsiniz.

Ben bir futbol dehasıyım ve bu ödülü hak ediyorum diyorsan kolay ve ücretsiz bir şekilde Fantezi Futbol oyununa katılabilirsin.